Kara Kitap’ı okuduktan sonra Orhan Pamuk’un tüm kitaplarını
okuma isteğime engel olamıyorum. İşte bu istekle “Kırmızı Saçlı Kadın”a
başladım. Dilim döndüğünce kitap üzerine yorumlarımı yazmak istiyorum. İlk
olarak kardeşimin uyarısında sonuna kadar haklı olduğunu görüyorum Pamuk’un
kitaplarını okudukça. “Pamuk’un diğer kitaplarını Kara Kitap’la karşılaştıma!”
Gerçekten de bu kitaptan bir Kara Kitap hazzı almak maalesef mümkün değil.
Nedenlerini açıklamaya çalışacağım.
Öncelikte ben kitapları okurken nitelikli notlar çıkarabilen
bir okur değilim. Bir cümleyi bağlamından çıkardığında anlamını yitireceğine
inandığım için altını çizemiyorum cümlelerin. Tüm bir sayfa hatta kitap bir
anlam taşır ama nasıl oluyor da tek bir cümle dikkat çeker de altı çizilir
anlayamıyorum. Bunun yanında üslubu da hissederek yorumlayabiliyorum.
Dolayısıyla kitaplar hakkında yazdığım görüşler son derece öznel oluyor.
Giriş cümlesi çok önemlidir benim için ya da ustalık
göstergesidir diyebilirim. “Aslında yazar olmak istiyordum.” Diye giriyor Pamuk
kitaba. Yeterince ilgi çekici ve zekice bir giriş bence. Kitap girişi gibi
zekice ve akıcı bir biçimde devam ediyor. Babasının yokluğunda büyüyen baş
karakterimizin kuyu kazan Mahmut Usta’nın yanına çıraklık yapması ilk kısımda
anlatılıyor. Ben ilk kısma hayran kaldım ve tek nefeste okudum. Çünkü kuyu
ustasının yaptığı iş büyük bir ustalıkla anlatılmış. İşi öğreniyoruz resmen bu
bölümde. Mahmut Usta’nın işine bağlılığı ve ustalığından çok etkilendim.
Dolayısıyla ilk bölümün sonunda Cem’i (baş karakterimiz) suçladım. Bundan
sonrasını baş karakterden uzaklaşarak okudum. Bu da sonraki kısımlardan aldığım
zevki etkiledi açıkçası.
Sonraki kısımlarda anlatılanlar bence genel konu itibariyle
o kadar da ilgi çekici değil. Cem büyür, evlenir vs. Ama bu kısımlarda da
Firdevsi’nin Rüstem ile Sührab hikayesi göndermeleri kitaba bağlayıcı bir unsur
oluyor. Özellikle Oidipus ile karşılaştırılan kısımlar doğu-batı
karşılaştırması ve bunun psikolojik tahlilleri Pamuk okuduğunu hatırlatıyor
insana. Cem’in oğluyla diyaloğu 2. kısmın en güzel bölümüydü. Türkiye’nin arada
kalmışlığı babaya itaat (doğuya yöneliş) ve birey olma (batıya yöneliş)
çatışmasıyla resmediliyor bu bölümde.
Son kısım ise ilginç ama başarısız bence. Çok acımasız bir
giriş oldu farkındayım. Bu kısımda Kırmızı Saçlı Kadın anlatıyor, biz okuyoruz.
Pamuk kadın bakışı sunmak istemiş. Fakat “erkek gözünden kadın bakış”ı
sunabilmiş diye düşünüyorum. Pamuk’un en başarılı yanı karakteri zayıf ve güçlü
yanlarıyla neredeyse “Dostoyevski” gücünde anlatabilmesi. Fakat kadını
anlatırken robot bir kadın okudum sanki. Kırmızı Saçlı Kadın, güçlü, meydan
okuyan, hikâyenin merkezindeki karakterken bu kısımda kenarda, duygusal bir
anneye dönüşüyor. Bir de üstüne Ayşe ile erkeklerin arkasından üzülen iki tipik
kadın karakter izliyoruz. Türk filmi havasına girmiş bir son…
Genel olarak şunu söyleyebilirim; İçindeki tüm göndermeler,
psikolojik analizler ve özellikle ilk kısımdaki mükemmel tasvirlerle okunması
gereken bir kitap ama benden söylemesi “Pamuk’un
diğer kitaplarını Kara Kitap’la karşılaştımayın” 😊
Yorumlar
Yorum Gönder