
Bu teneffüsten bir sahne... Bir ilkokul öğrencisi Şila'yı seviyor. Dersten çıktığımda 8. sınıfların TEOG telaşesi içerisindeydim. "Dersler nasıl yetişecek, yetişse de öğrenciler ne kadar öğrenecek, kitabı nasıl işlemeliyim, ek aktivite yaptırsam ne yaptırayım" Kafamda bunlar dönerken, bu öğrencinin Şila'yla oyununu gördüm. Okul ne için var? Genel bir soru bu ve tartışmalı cevaplara sahip. Fakat net gerçekler var ve biz bunları unutuyoruz. Bu çocuklar okula yıllarını veriyor. Kişilik oluşumlarının en kritik çağlarında okulda ciddi bir vakit geçiriyorlar. Gündelik ders telaşesinden uzaklaştığımızda şunu görüyoruz: Öğrenciler derste oturarak ve yönlendirilerek geçirdikleri vakit dışındaki teneffüs saatlerinde asıl öğrenme işlemini gerçekleştiriyorlar. Çünkü davranışlarını kendileri yönlendiriyorlar. Merak ediyorsa gidip soruyor, arkadaşıyla tartışıyor, hayatı keşfediyor. Bir sisteme tutulmuş sürükleniyoruz. Bu sırada da öğrencileri aklımızda mekanikleştiriyoruz. Ödev yapar, dersi dinlerse öğrenir. Çok ödev yapan, dersleri beş gelen ideal öğrencidir. Karşı çıkan asilik yapan kötüdür. Öyle mi peki?
Bence değil. Bu öğrenci hayvanları seviyor. Hayvan sevgisi çocuğa merhameti, hoşgörüyü, sabrı yani iyiliği öğretir. Bu kazanılacak en değerli huy değil midir? Öğrenilecek en değerli şey değil midir? "Sınıftaki herkesi geçeyim, sınıf birincisi olayım, herkesten güzel ödev yapayım, biraz da öğretmene yaranayım en iyi ben olayım" mantığını aşılayan bir sistemde bu köpek (Şila) acaba bizden fazlasını mı öğretiyor öğrencilere?
Yorumlar
Yorum Gönder