Ana içeriğe atla

Öğretmen ve Okul

Okul nasıl bir yerdir? Yani mesela okul kuralları nelerdir? Bazı hiç değişmez kuralları vardır okulun.

  1. Pazartesi sabahları (eskiden her sabahtı bu, Andımız'ın kalkmasıyla değişti.) İstiklâl Marşı töreni vardır.  
    "Rahat, Hazırol!, Ses veriyorum Korkmaaa"

  2. Öğretmen sınıfa girince öğrenci ayağa kalkar. (Hemen belirtelim, bu durum 12. sınıf sonuna kadar devam eder. Üniversitede böyle değildir. Refleks olarak üniversitede ilk girdiği derste ayağa kalkan ya da buna yeltenen çoktur mesela.)
"Günaydın arkadaşlar!" "Sağol!" "Nasılsınız?" "Sağol!" Oturun!"
3. Öğrenci 45/40 dakika boyunca sessizce dersi dinler. Söyleyecek bir şeyi varsa parmak kaldırır. Hatta parmak kaldırma hareketini de dirseğini sıraya dayayarak yaptıranlar da vardır. Arkadaşıyla konuşmaz. Öğretmenin yazın dediklerini yazar. Tuvalete gidecekse, öğretmenlerin farklı uygulamalarını dikkate alır. Kimisi gönderir, kimisi göndermez.

4. Oturma düzeni var bir de. Klasik sistem ikili sıralardır. Artık bir çok okul tekli sıralara geçmiştir. Tekli ya da ikili farketmez. Genelde üç sıra halinde arka arkaya dizilmiş sıralarda oturur öğrenciler. Bu da önde oturanlar, arkada oturanlar farkını doğurmuştur ki hepimiz biliriz bu dillere destan olmuş farklılıkları. Ön sıra ile arka sıra arasında bir kaç adımlık fark vardır nicel olarak. Ama nitel anlamda sınıf ayrılıklarının dahi ilk adımları bu sıralarda atılıyor denebilir.
Hepimizin bildiği bu gerçekler, öğretmen, öğrenci, veli, müdür ve hatta MEB tarafından kanıksanmıştır. Çünkü büyüklerimiz de böyle okumuştur. Bu böyle yıllaaaardıııır devam etmektedir. 
Şimdi benim itirazım nerde? Aslında çok açık değil mi? Annemizin, babamızın belki dedemizin zamanındaki öğrencilerle şimdiki öğrenciler aynı sosyal ortamda mı yaşıyor? Hayır? Peki kurallar neden aynı, okullar neden aynı? Bir de olayın garipliği şu: neredeyse her yıl bir şeyler değişiyor bu sistemde. 
Milli Eğitim Bakanı'mızın da dediği gibi eğitim, dinamik bir altyapıya bağlı olduğundan değişim kaçınılmaz. Bu kadar çok değişim ve bu kadar çok benzerliğin aynı yerde bulunması ne yaman çelişkidir.
İnsan, alışkanlıklarını devam ettirme eğilimi gösterir. Bu dildeki "Least Efford Theory" gibidir. En kısa yoldan hedefe ulaşma ilkesi diyebiliriz buna. Ve hepimizin bildiği gibi "En kısa yol, bildiğimiz yoldur."  Öyleyse yeni bir sistem getirdiğinizde insanlar bu sistemi bildiklerine en yakın yola adapte etmek için uğraşacaktır.

"Sosyal kulüpler gelmiş, ne ki bu?" "Eğitsel Kol vardı ya, aynısı."
"Proje ödevi nedir?" "Dönem ödevi"
"Beyaz tahtalar gelmiş, kara tahta yerine.""O kalemlerde kanserojen varmış. Kara tahtaya devam."
"Akıllı tahta gelmiş.""Radyasyon yayıyor o da beyaz tahta taktırın yanına."
"Öğrencilere tablet dağıtılmış.Derslerde defter yerine onu kullanacakmışız.""Öğrenciler oyun oynuyor. Koy oğlum onu çantana, aç defteri."

Ben burada eğitim sistemi değişikliklerini savunup, öğretmeni yerme amacında değilim. Altyapı hazırlanmadan, ön planlama yapılmadan gökten zembille iner gibi yeni bir şeyler icadediliyor. Bunu görmemek için kör olmak gerekir.

Fakat kimsenin görmek istemediği ve görse de kafasını çevirdiği bir gerçek var. Öğretmen faktörü...
Öğrenciler derste neden kendi arasında konuşamaz. Öğretmen buna neden izin vermez. Sınıfa girince ayağa kalk, hazır ol, rahat, çıt çıkarma.... Bunlar nasıl kurallardır? Öğrenciyi asker gibi görmek nedir? Yaratıcılığı, kendini ifade kabiliyeti gelişmesi gereken bir bireyi, "sus, konuşma" deyip susturmak, arkadaşına fikir soran bir öğrenciye "çocuğum aranızda konuşmayın" deyip durdurmak öğrenci için midir? Yoksa öğretmenin bencilce dersini anlatıp çıkma telaşı mıdır? Acımasız bir eleştiri olabilir bu. Ama o öğrenciler kendini ifade etmekten korkarak, öğretmenin saçma da olsa her isteğine boyun eğmeyi öğrenerek büyürse sonradan "Hakkını savun!" demenin mantığı var mıdır bireylere? Acaba birey değil de koyun mu yetiştiriyoruz, sırf dersimizi daha rahat işleyelim diye?

Dahası var. Biz öğretmen olarak telefonu artık üçüncü eli gibi kullanan bir nesli eğitiyoruz. Ve maalesef bir çoğumuz doğru düzgün bilgisayar kullanamıyoruz. Bırakın kullanmayı, biz teknolojiyi yönlendirebilmeliyiz. Düşünün okulun kendi içerisinde sosyal bir ağ oluşturduğunuzu. Öğrenciler hem birbirleriyle hem de öğretmenlerle aynı ağ içerisinde. Velileri de sistemin içine alıyoruz. Veli toplantısı yaparak dönemde bir ya da iki kez velilerle iletişim kurmak yerine sürekli iletişim halindeyiz. Öğrenciler de telefon üzerinden birbirleriyle mesajlaşabiliyor. Ama güzel olanı biz bu sefer bir veri tabanına depoladığımız konuşmaları izleyebiliyoruz (bir nevi Facebook, Twitter, Google'ın bize yaptığını biz öğrencilere yapıyoruz.) Ne olur biliyor musunuz, öğrencilerin elindeki telefon ve interneti biz yönlendirebiliriz. Bu bir örnek, daha neler yapılabilir. Sadece yenilikten kaçmayan, teknolojiyi kovalayan öğretmenler olalım.
Ben özellikle çak yaygın olan "teknoloji düşmanlığı"na karşıyım. Yani siz onaylamıyorsunuz diye böylesine muazzam bir sistem yok mu olacak? Olmamalı da zaten. Neymiş efendim, sosyalliği öldürüyormuş, insanlar telefona hapsolmuş. Bu öğrencilerin elinden telefonları alınca bir anda kitaba mı sarılacaklar ya da facebook, twitter gibi hesaplarda yaptıkları muhabbetleri bırakıp bir anda felsefe mi konuşmaya başlayacaklar? Kusura bakmayın ama sosyal medyada kız arayan çocuk, telefonu elinden alınca mahalledeki kızlara bakacak. Süslenip selfie çeken kız, eskiden olsa süslenip çeşme başına giderdi, Birincisi, ikincisinden daha mı saçma? Bence aynılar. Çünkü normali bu. O yaşlar böyle. Teknolojiyi dışlayıp suçlamanın tek bir maksadı var: Olumsuzluklara bir kulp bulma çabası. "Benim oğlum hayatta öyle şeyler yapmaz da o cep telefonu yok mu? O yaptırıyor hep." Önce kabulleneceğiz ve sahipleneceğiz. Sonra olanla yetinmeyip kendimiz yenilikler geliştireceğiz.  
Burada sistemden binlerce yenilik bekleyebiliriz. Gelenlerden şikayet edebiliriz. Ama bakın elinizi vicdanınıza koyun. Bu öğrenciler geleceğin vatandaşları, anneleri, babaları... Biz bir şeyler yapmazsak, gelecek nesilde sistemin çarpıklıkları kadar bizim pes etmişliğimizin hiç mi payı olmayacak sizce?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osmanlıca Türkçesi Metinleri I - Aşıkpaşazade - Tevarih-i Ali Osman

Osmanlıca Türkçesi Metinleri I dersinden  Aşıkpaşazade'den  "Tevarih-i Ali Osman" metnini daha kolay çalışılabilir bir hale getirmeye çalıştım. Bu seferki not diğerlerinden daha uzun sürdü ve uğraştırdı. Ama güzel oldu. Eğer buradan çalışırsanız güzel sonuçlar gelebileceğini düşünüyorum ben şahsen. PDF alttadır. Kolay gelsin.

Derslerde kullanılabilecek tanışma aktiviteleri (ice-breakers)

Malum yeni eğitim öğretim yılına başlamak üzereyiz. Eğer benim gibi okul değiştirenlerdenseniz ya da yeni tanışacağınız sınıflar varsa benim de internetten bulduğum tanışma aktivitelerini derliyorum. Hem ben bir kaçını kullanacağım hem de sizin işinize yarayan olur belki. :) 1. TOP HAVUZU Öğrenciler birer soru hazırlayıp kağıtlara yazarlar. Sonra bu kağıtlar top haline getirilip sınıfın ortasına atılır. (Alternatif olarak bir kase ya da kutuya da konabilir.)  Öğretmen de daha önce hazırlamış olduğu soruları aynı şekilde kutuya yerleştirebilir. Sonra öğrenciler ikişer ikişer ortaya kalkıp bir soru seçer ve birbirlerine sorarlar.  Basit ve az hazırlık gerektiren bir aktivite :) 2. İÇ İÇE DAİRELER Öğrenciler yüzleri birbirine bakacak şekilde iç içe iki daire oluşturur. Birbirlerine sorular sorarak ortak en az bir noktalarını bulmaya çalışırlar. (En sevdikleri renkler, müzik türleri, filmler gibi.) Daire öğrencilerin hızlarına ya da sizin istediğiniz bir sürede bir iste

"HAYALLERİMDEKİ OKUL"

Türkiye’de milyonlarca öğrenci her gün an az 7 saatini okullarda geçiriyor. Bu 7 saati nasıl geçirecekleri ya da yaptıkları şeylerin ne işe yarayacağı hakkında hiçbir bilgileri ve tercih hakları da yok üstelik. Ben de bir öğretmen olarak merak ettim, acaba tercih hakları olsaydı nasıl düzenlerlerdi okulu, dersleri ve öğretmenleri diye. Üç soru sordum öğrencilere: 1) Hayalinizdeki okul binası (Sınıf, bahçe ve teknik yeterlilikleri burada açıklayacaklar.) 2) Hayalinizdeki öğretmen (Özellikle okuldaki herhangi bir öğretmeni yazmamalarını istedim. Var olmayan sadece kendi hayal ettikleri bir öğretmen olmalıydı bu.) 3) Hayalinizdeki dersler (Okulda hangi derslerin olmasını isterler) Öğrencilerden hayli ilginç sonuçlar geldi. Bunları paylaşmak istiyorum. 1) Hayalimdeki Okul Binası Bu soruda ilkokul öğrencileri daha çok eve benzeyen bir okul hayal ettiklerini belirttiler. Sınıflarda halı olmasını istemişler. Okulun güvenli olması üzerinde durmuşlar. Okulda kendilerini güvende his